2A – Eastlakes ve komşular

Bir kare kilometre alanı bile kaplamayan, tuğla, üç kat apartmanlar topluluğundan ibaret getto vari bir oluşumdur Eastlakes. Her iki ucunda ise devletin sağladığı sekiz katlı apartman daireleri. Buranın sakinleri devlet yardımına muhtaç ailelerden oluşanlardı. Nedense, iki sokak arkamızda olmasına rağmen, sanki bizden ve hayatımızdan çok uzaklardı. Şimdi baktığımda biz göçmen işci sınıfı aileler, onlara nazeren bir üst sınıf statüye sahipmişiz gibi davranırdık. Aslında bütün Eastlakes sempti dar gelirli göçmen aileler ile doluydu.

Bizim alt, üst ve yan katta Rum, diğer bir dairede Ermeni aileler otururdu. Oraya taşındığımızda ben onbir yaşındaydım. Ermeni ailenin üç kızı vardı ve hepisiyle çok iyi arkadaş olmuştuk. Hatta Carol’a aşık olmuştum. Carol benim yaşlarımdaydı ve halı döşenmiş apartman merdivenlerinde oturup saatlerce konuşurduk. Bir gün dediki, biliyormusun biz düşmanmışız. Bizim ailede ne siyaset, ne din ve ne de milliyetcilik konuşulduğu için ben Türklerin ne çok sayıda düşmanı olduğunu bilmezdim. Üstelik bütün okul ve mahalle arkadaşlarım Rum idi. Adiler bana hiçbirşey söylememişti.

Düşman ve savaş ile tanışmam ilk 1974 yılında olmuştu. Kıbrıs herakatı başlamış ve benim ilk okul sonuncu sınıfıma girmişti. Her Pazartesi günü çok sevecen ve tonton olan Rum asıllı hocamız bizlerin haftasonu aktivitelerimizi çıkıp sınıfın önünde kısaca anlatmamızı isterdi. Bir gün baktım Rum çocuklardan birisi sınıfın önünde Türklerin sözde gerçekleştirdiği vahşeti segileyen bir Rum gazete manşetini tutuyor. Eve gidince aileme söyledim ve bir sonraki hafta ben sınıfın önünde Türk basınında çıkan dehşet dolu bir katliam manşeti ile Rum vahşetini sergilemeye çalışıyorum. Hoca baktı olacak gibi değil, bu tür paylaşımlara yasak getirdi. Biz çocuklarda teneffüse çıkıp bütün olayı anında unutmuştuk zaten.

Her ne kadar Türk Yunan ilişkileri gergin olursa olsun, hiç bir zaman Avusturalya’ya yansıdığını görmedim. Büyüdüğüm muhit ağırlıklı olarak Rum’lardan oluşurdu. Onlarla beraber oynadık, okula gittik, aşk meşk yaşadık ve evlerine misafir olduk. O aynı arkadaşlarımla halen görüşmekteyim. Eşimin uyarısı üzerine sadece eski kız arkadaşlarımla görüşemiyorum.

Rumlar yeni yerleşmiş oldukları ülkede onunla, bununla savaşı devam ettirmeye değil, güzel bir hayat kurmak için gelmişlerdi. Onlarda iş sahibi olma arzusu vardı ve birbirlerine hep destek oldular. Sosyal mekanlar, spor kulüpleri, kilise ve okullar kurdular. Yakınlarımızda bir sinemaları bile vardı. Cumartesi akşamları Rum filmi ardından Türk filimleri oynatırlardı. Bizde gidip anlamasak da ilk önce Rum filmini izleyip sonrada Türk filmini izler gelirdik.

Türkler biraz daha farklı bir yol çizdi bu dönemlerde. Aktiviteler siyasi, etnik ve dinsel unsurlar çerçevesinde organize edildi. Türkiye’de neyse Avustralya’da da aynı ilişkiler kurulmaya başladı. Tabiki bizler hep bölük pörçük kaldık ve toplum olarak ufak tefek işlerle uğraştık. Elli yıl sonra Avustralya toplumuna en büyük katkımız döner ve pide salonları oldu. Bunu da hakkıyla yaptık diyemeyeceğim. Hamur yoğurabilen pide ustası oldu. Döner dediğimizde, lavaş ekmeğine soğan, domates, kıyılmış marul ve içinde ne olduğu belli olmayan kıyma yığını sarıp sundukları bir Türk göçmen gastronomi uydurması. Avustralyalı döner olarak bunu bilmekte.

Öte yandan, Rumlar Avustralya’lılara damardan girdi ve ‘fish and chips’ dükkanlarını onlar işletir oldu. Zaman içerisinde kuzu şiş ızgarada yapıp ‘pita’ olarak adlandırdıkları pide gibi ekmeğe yoğurt, marul, domates ve patates kızartması koyup sararak ‘souvlaki’ konseptini tanıttılar ve bizimki kadar zengin olmasada, Rum mutfağını çok daha iyi tanıtıp temsil ettiler. Bildiğimiz yoğurt bile ‘Greek Yoghurt’ olarak bilinir burada.


Posted

in

by

Tags:

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *