2E – The University of Sydney

Lise arkadaşlarımdan benimle beraber üniversiteye giren olmadı. Yanlızdım yani. O zamanlar biraz çekimserdim ve göçmen çocuğu olduğum için bir çeşit güven eksikliğim halen vardı. Sanki asıl Avustralyalı değildim ve hiçbir zaman olamayacaktım. 1980’li yıllarda bugünkü mevcut olan kozmopolit toplum oluşmamıştı ve beyaz Avustralya’lı değilsen ‘wog’dun.

Sydney Üniversitesi o zamanlar Avustralya’nın en köklü ve prestijli okuluydu. Ekonomi fakültesini kazanmış ve annemin hayallerini gerçekleştirmiştim. Ekonomi veya işletme olmak zorundaydı her ne kadar kabiliyetlerim farklı yönlerde olmuş olsada. Okuyup bankada yönetici olacaktımya. Olmasına oldumda, mesleğin doruk noktasına ulaşmadan bıraktım. Avustralya’da bundan çok daha değerli uğraşlar vardı. Bunları ileri bölümlerde anlatacağım. 

1982 yılında birinci sınıf ekonomi öğrencisi olarak tek amacım okulu bitirip bankacı olmaktı. Keza, başka bildiğim birşey yoktu. Böyle ağır ve önemli bilim dalını ciddiye alıp üniversiteyi en iyi şekilde bitirmeliydim. Bu bakış açısı bana çok sıkıcı bir üniversite hayatı yaşatmış oldu. Çalışkan Çin kökenli iki, üç çocuğa takılıp asıl ruhumda yatan yaratıcı ve geniş dünya bakış açısı olan genci boğmuş oldum. Kafamda, toplumun beni koymuş olduğu kulvarda koşmam gerektiğini ve aileden gelen itibarlı bir meslek sahibi olma beklentisi beni ders odaklı, pek sosyal aktivitlere katılmayan bir öğrenci yapmıştı. 

Bugünkü Tayfun olarak baktığımda daha sorgulayıcı, isyankar, ve bir nebze klasik uysal çocuk kalıpımdan kurtulmuş olmak isterdim. Ortam buna çok müsitti. İlkokul nemesisim Alan gibi olmam gerekiyordu burada. Sonuçta üniversite düşünce ve fikirlerin savaş alanı olan bir mekandır. 

İlk senemde hoca ipucu vermişti. Binbeşyüz kelimelik makale sunmamız gerekiyordu. Konuyu hatırlamıyorum şimdi ama hocanın kendi görüşlerinden oluşan doneleri bir güzel derledim ve sundum. Garanti çok iyi not alacaktım. Ancak hocadan fırça yer gibi bir geri besleme aldım. Geçer not vermişti ama kendi fikirlerimi oluşturmam gerektiğini önermişti. Tabi bozulmuştum. Hayatım boyu tek bildiğim buydu. Hocanı, anneni, babanı, abini, büyüğünü sorgulama; itaat et. Üniversitede bulunduğum dört sene boyunca daha serbest düşünmem gerektiğini öğrenmiş oldum ama aileden gelen geleneksel hiyerarşik bakış açısını aşmak çok daha fazla zaman ve hayat tecrübesi istiyor.


Posted

in

by

Tags:

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *