1I – Tehlikeli Tonton Amcalar

Bu günlerde dünyanın her bir köşesinde çocuklara uygulanan kurumsallaşmış psikolojik ve cinsel taciz su üstüne çıkmaya başladı. Avusturalya’da pedofıllerin barındığı kurumlar kilise, yetim evleri, izci ve gençlik grupları ve tabiki  okullar oldu.  Çok şanslıymışımki beni teyit geçti bu mahluklar. Aklım ermeye başladığı yıllarda anlamış oldum yaşadığım tehlikeyi ama o günlerde zaten pek birşey yapamazdım diye düşünüyorum. Benim yaşlarımda olan birçok kişi daha yeni konuşmaya başladı ve hayat boyu içlerinde kopan fırtınayı toplum ile paylaşır oldu. 

1970’li yıllarda Mascot çevresi sanayi bölgesiydi. Mascot, Rosebery, Botany ve Alexandria semptlerinde atölyeler, fabrikalar, matbaalar ve nakliye şirketleri bulunurdu. Biz çocuklar için hafta sonları mesai yapmayan bu işletmelerin otoparkları ve depoları oyun alanlarıydı. Bisikletlerimizle keşiflere çıkar, bize oyuncak olabilecek ofis ve fabrika dökününtülerini toplar gelirdik. Benden biraz büyük, oniki yaşlarında Türk bir çocuk ofisinde kocaman akvaryumu olan bir amcadan bahis etmişti. Çocukların rahatlıkla gidip rengarenk balıkların bulunduğu bu muhteşem akvaryuma bakabileceklerini ve istedikleri kadar kalabileceklerini söylemişdi. Birde cocukları kucağına otturttuğunu muzur bir şekilde söylediğini hatırlıyorum ama on yaşındaki ben anlam verememiştim. Bu çocukla beraber gittiğimizi hatırlıyorum ve tonton amcanın kucağında sırayla cocukların oturduğunu hatırlıyorum. Bir daha oraya dönmemiş olmalıyımki  başka hatıram yok. Belkide İngilizce konuşamamam beni kurtarmışdı. Belki gidip evde aileme anlatacakdım bu sevecen amcayı ve beraber yaptıklarımızı. Bu amca bana tembih edemeyecekdi sırrımızı başkalarıyle paylaşmamam için. Bilemiyorum ama büyük bir tehlikeyi zarar görmeden atlattım sanıyorum.

Okul evimize oldukca yakındı. Yürüyerek gider gelirdik. Tehlike burada da sinsice kol geziyormuş yetişkin olarak baktığım zaman. Okul müdürü gene tonton amaca kılığında orta yaşlı birisiydi. Bir gün okul bahçesinde beni çağırıp elime üzerinde ‘Turkey’ yazan bir tabela verip poz vermemi istemişdi. Anladığım kadarıyla okulunda göçmen kökenli olan çocukları belgeliyordu. Çok kültürlüğü kutlayan bir aktivite olarak takdir edilecek bir hareket. Ancak şerefsiz kendi fantezileri için bu resimleri çekiyormuş. Okulda bulunduğum süre boyunca benimle hiç bir hasbali olmadı ama ilk okul bittikden sonra evimize bir telefon gelmişdi. Evde benden başka kimse yoktu ve hattın diğer ucunda polis olduğunu söyleyen birisi vardı ve bana bazi sorular soracağını söylüyordu. Ben telefonu açar açmaz sesini tanıyıp hemen “hello Mr. Wally” demiştim aslında ama polis kimliğini bozmadı. Bana cinsel organımla ilgili sorular sormuştu. 

Telefonu kapattıktan sonra emindim okul müdürüm olduğundan ama bir kez daha sanki benim büyüğüm olarak bu tür soruları bana sorabileceği kanısındaydım. Çocuk büyüklerini sorgulayamaz, büyüklerimiz bizi korur ve itaat etmezsek cezalandırır diye düşünürüz degilmi? İşte pedofil bu güç dengesine dayanarak sapıklığını devam ettirebiliyor. Neyseki ben gene bir pedofilin pençesinden sıyırtmıştım ama hayatıma bir niyeti bozuk daha girmek üzereydi.

1973 yılında Mascot’dan taşınıp, Eastlakes’de bir daireye yerleşmişdik. Burada çok güzel zaman geçirdim ve çocukluğumu dolu dolu yaşadım. Eastlakes ve Mascot komşu semptler. Dolayısıyle benim için büyük bir değişiklik değildi ve bu çevreyi artık iyice tanımışdım. Üstelik hem okulda iyi arkadaşlıklar kurmuş, hemde yeni mahellemizde ağırlıklı olarak Yunan’lı komşularımızın çocuklarıyla sabahdan akşama kadar istediğimiz gibi oyun oynuyorduk. Caddelerde bisiklet ve kaykay sürüyor parklarda futbol, rugby ve kriket gibi oyunlar bizi eğlendiriyordu. 

Arkadaşlarımdan birisi bize çok uzak olmayan Rosebery semptinde bir izcilik grubuna üye olmuştu. Haftada bir kere haki üniformasını giyip, kahverengi yuvarlak keçe kovboy tipi şapkasını takıp giderdi toplantılarına. Üniforma olayı benim çok ilgimi çekmişdi. Fular, armalar, izçi kemer tokası, keçe şapka, asker gibi ama kimse ölmüyor. Oyunlar oynanıyor, düğümler atılıyor, ormanda yürüyüş ve kamplar yapılıyor; aktif ve spor kabiliyeti yüksek bir çocuk olarak bana çok cazip gelmişdi ve ailemi ikna ederek katıldım. Her hafta o üniformayı takıp göğüsüm kabarık arkadaşlarımla toplantılarımıza gider eğlenip gelirdik.

Doğa yürüyüşleri ve kamplar olduğu zaman ailem izin vermezdi ama babam yaşlarında olan izci liderimiz bizzat evimize kadar gelip ailemi ikna ederdi. Yürüyüşlerimiz Sydney’in güneyinde bulunan ‘Royal National Park’ milli park’ında yer alırdı. Burası Sydney ve Wollongong şehirleri arasında yatan bir alan. Çok sayıda piknik alanları, plajlar, yürüyüş ve bisiklet parkurları vardı. Çok da zor olmayan yürüyüşlerin sonunda küçük şelaler ve dogal yüzme havuzları beklerdi bizleri. Ancak çıplak günüşlenen adamlar da vardı. Hiçbirimize birşey olmadı ama gene bir yetişkin olarak baktığım zaman, orası muhtemelen eşcinsellerin rağbet ettiği bir mekandı. Liderimizin eşcinsel olduğunu sonradan öğrendim ve çok yakın ilgi gösterdiği bir arkadaşımıza tacizde bulunduğunu duydum, ama imalar dışında kimseye zarar verdiğini görmedim.

Aradan kırk küsür sene geçti, Türkiye’ye iki sefer gittim, yaşadım, ve geri döndüm. Evlendim, oğlum oldu, hem Türkiye’de okula gitti hem burada. Takım sporları oynadı, arkadaşlarının evlerinde kaldı ve gezilere gitti. Sürekli elim üstünde oldu ve mümkün olduğunca hayatının içerisinde oldum. Beraber kamp yaptık, balık avladık. Yaz aylarında kriket, kış aylarında rugby oynadı. Her daim oynadığı klüpte yöneticilik veya koçluk yaptım. Kendimi övmek için yazmıyorum bunları. Evet, tabiki baba bir örnek olması gerekiyor ama dünyanın çocuklar için tehlikeler dolu bir yer olabileceğini göz önünde bulundurursak, anne ve baba mutlaka çocuklarının hayatında kendilerinin bir macra filmi yönetmeni olduklarını unutmamalı. 


Posted

in

by

Tags:

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *