4B – Gelinin Psikolojisi

Demiştimki, “çocuklarımız için hayat kararları verirken sürekli onların psikolojilerini düsünürüz.” Şimdiki aklımla ek olarak diyorumki, karımız için hayat kararları verirken onların psikolojisini de düşünmeliyiz. Bilmiyorum erkek olduğum için mi, yoksa pragmatik yapımdan dolayı mı, ben çok rahat çevreye adapte olan bir yapıya sahibim. Ayrıca biz aile olarak sürekli ayrı yaşamaya alışmışız. 1995 yılında Sydney’e geri dönme kararını aldığım zaman, ailesini ve arkadaş çevremizi bırakmamız için eşimi ikna etmiştim. Ancak, ikna ve iyi niyet yeterli olmuyormuş. 

1991 yılında evlendiğimizde İstanbul, Kadıköy ilçesinin Kalamış semptinde bir daire tutmuş, hoş bir yuva kurmuştuk. Her ikimizin aileleri de aynı ilçede kısa bir mesafede oturuyorlardı. Genelde yakın arkadaşlarımız da bu civarlarda olduğu için, sık sık gidip geliyorduk ve hafta sonları yiyip içip eğleniyorduk.

Sydney’e kız kardeşim ve Avustralya’lı eşinin yanına geldiğimizde, eşimin ailesi 15,000km uzaklıkta ve kız kardeşim dışında tanıdığı tek bir kul yoktu. Ayrıca, kurmuş olduğumuz yuva bir konteyner içerisinde yüksek okyanuslarda yol alıyordu. Eşyalrımıza kavuşmak ve kendi evimize yerleşmemiz birkaç ay sürmüştü. O zaman anlamış olmasakda, bu süreç, ve aslında Sydney’de geçirdiğimiz üç yıl, eşimin psikolojisi üzerinde çok olumsuz etki yaratmıştı.

Aile bağları güçlü olan kişiler için gurbet çok yıpratıcı bir süreç olabiliyor. Bilhassa Avustralya gibi insan ilişkilerinin oldukca mesafeli bir ülkeye göç etmişsen. Günümüzde biliyoruzki sosyal izalasyon depresyonu tetikleyen unsurlardan birisidir. Ortamın negatif veya dışlayıcı olması gerekmiyor. Herkes kibar ve medeni ama ilişkiler günlük ve geçici olunca ruhsal bir çöküş yaşanıyor. En azından eşim için bu sözkonusu idi. İşte burada her karşına çıkan Türk vatandaş ile sanki mecburmuş gibi gereksiz samimiyet kurulmaya başlanıyor. 

Eşim bilumum kurslara ve gruplara katıldı ve yabancı arkadaşlar da edindi. Kendisi adapte olana kadar işe girmesini erteledik ve bir süre ben rehber, eşim turist, sağa sola gidip gezdik haftasonları. Benim işyerinden ve çocukluğumdan kalan arkadaşlarım da boşluğu doldurdu diyebilirim. Nispeten uzun sayılabilecek bir süre kız kardeşimin evinde kadıktan sonra bu deneyimler en azından eşimin moralini düzeltmiş oldu ancak bu durum uzun sürmedi. 

Hamilelik ve doğum yapmak kadın için ne denli duygusal bir süreç olduğunu anlatmam gerekmez sanırım. Eşim 1996 yılının sonlarına doğru hamile kaldı. En çok manevi desteğe ihtiyac duyduğu zaman çevresinde ne aile, ne de sempatik bir kulak bulabildi. Çok sevdiği teyzesi doğum için gelebildi ama sevdikleriyle anne olma heyecanını yaşayamamıştı. Talihsizlik diyebiliriz belki ama bu talihsizliğin kalıcı yan etkileri olmuyor değil.

Her ne kadar bana Türkiye’nin aşırı samimi komşu ilişkileri tuhaf gelmiş olsa da, Avustralya’nın ‘good fences make good neighbours’ (sağlam çitler sağlam komşu ilişkileri yaratır) anlayışı hiç de hoş bir yaklaşım olmadığını şimdi anlıyorum.  Sanırım artık Türkiye’de de büyük kentlerde bu mesafeli ilişkiler yaygın ama genelde komşular birbirleri hakkında bilgi sahibi olur, biraz samimiyet kurulursa akşam çay içmeye gelir ve konuşma, hayatı bir nevi paylaşma fırsatı doğar. Akdeniz kültürlerinde bu tür ilişkiler çok daha yaygın ve araştırmalara göre, bu tür sosyal etkileşim sağlık için de çok faydalı. Malcolm Gladwell, ‘Outliers’ kitabında Roseto’lılardan örnek veriyor. Roseto, 1800’lı yıllarda İtalya’nın Roseto köyünden Amerika’ya göç eden ve orada kurdukları aynı adı taşıyan yerleşim. Zaman geçtikçe görülüyorki burada yaşayan kişiler yaşlanıyor ama diğer Amerika’lılar gibi kalp, şeker, yüksek tansiyon benzeri hastalıklarla doktora başvurmuyorlar ve daha uzun yaşıyorlar. Genetik yapı, diyet ve birçok faktör karşılaştırıldığı zaman görüyorlarki Amerika’lılardan çok daha farklı bir yaşam tarzı yok. Aradaki tek fark, komşuluk ilişkileri. Roseto’lılar açık kapı politikası uyguluyor ve her an birbirlerinin evelerine gelip gidip diyalog içerisinde geçiriyorlar hayatlarını. Dertler paylaşılıyor ve ihtiyaç duyulduğunda destek bulunuyor.

Türk olun, Avustralya’lı olun, günümüzde yanlızlık hisseden ve depresyon yaşayan toplum dolusu insanlar mevcut Avustralya’da. Eşim bunu hamilelik döneminde yaşamış oldu ve oğlumuz doğduktan dokuz ay sonra İstanbul’a geri döndük.


Posted

in

by

Tags:

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *