Türkiye’ye ilk gittiğimde 1980’li yılların ikinci yarısıydı ve büyük bir ivme vardı. Yeni bankalar kuruluyor, mevcut bankalar büyüyor ve yurtdışına açılıyordu. Ekonominin ve bankacılığın altın yıllarıydı diyebiliriz. Bu yıllar Avustralya da ekonomik büyüme sürecine girmişti ve bu istikrarlı büyüme süreci otuz yıl sürdü. Şayet kalmış olsaydım maddi açıdan çok daha karlı çıkardım. Mal, mülk, yatırımlar, muhtemelen yabancı bir eş ve Türkçe bilmeyen çocuklar. Bu da bir hayat olurdu benim için. Daha iyi veya daha kötü bir yaşam değil, sadece farklı bir yaşam olurdu. Sanırım beni sıkardı çünkü yaşamda mücadele olumlu bir şey bence. Bilmiyorum, ben mücadele karşısında ancak yaşadığımı anlıyorum ve Türkiye bu mücadele ortamını gani, gani sağladı benim için.
1995 yılında eşimle beraber Sydney’e döndüğümde Citibank’ta calışmaya devam ettim ve burada yaşadığımız üç yıl boyunca, oğlumuzun doğumu dışında, hoş anı olarak hatırladığım tek bir şey yok. Ancak İstanbul’da memur maaşıyla geçindiğim günleri, mahalle bakkalından iş dönüşü yediğim yarım ekmek salam ve kaşarları, Maltepe sigarası dumanına boğulmuş, arabesk kasetli minibüsleri hoş bir tebessümle halen anıyorum. Bunlar tabiki eğlenceli günler değildi ama şartların sunduğu engeller ile mücadele etmek ve aşmak hoşuma gidiyordu. Hoşuma gitmeyen zorluklar da vardı tabiki. Evlendikten sonra çalıştığım bankaların teker teker batması oldukça tatsızdı.
Başarılı ve rüya gibi geçen Garanti Bankası yıllarımdan sonra, 1992 yılında Marmara Bank’dan bana teklif gelmişti. Üç yıl boyunca krallar gibi yaşamıştık. Memur maaşı ve minibüsler mazide kalmış, Boğazda yemekler, yurtiçi ve yurtdışı geziler, İtalyan elbiseler yerini almıştı. Sanki bu yetmiyormuş gibi, birde bilgimize bilgi katan, kültürümüzü yeni doruklara taşıyan nadide dostlar edinmiştik. Asıl zenginlik buydu.
Hani dedim ya, mücadele karşısında ancak yaşadığımı anlıyorum. Türkiye’nin ekonomik istikrarsızlığı ve kap kaç kültürü bizim rüya gibi hayatımızı alt üst etmişti 1995 yılına geldiğimizde. Zorluklara üç, dört yıl katlanıp, ondan sonra ancak dört yıl ‘lüküs’ hayat yaşayabilmiştim. Avusturalya’da böyle büyük yükselişler ve bir o kadarda çöküşler olağan şeyler değildi ve bu bende şok etkisi yaratmıştı. Kendimi toparlamak için Sydney’e ve Citibank’a bu yüzden geri döndüm. Eşimi ve beni bu olay çok farklı bir yörüngeye oturtmuş oldu. Burada mücadeleme eşimde katılmış oldu.
İşin ilginç tarafı, bu Türkiye’nin bana attığı son kazık olmadı. Üç sene Sydney’de çalıştıktan sonra gene 1998 yılında İstanbul ve bankacılığa döndüm. Gene ‘lüküs’ hayat ve akabinde çalıştığım bir değil iki banka battı. 2001 yılında yaşanan krizde dört, beş banka batmıştı. Al sana yeni bir mücadele daha. Direttim, mücadele ettim, ama gene nihayetinde 2006 yılında Sydney’e ve sakin limanlara geri döndüm.
Bu seferki dönüşümüzün nedenlerini daha önce anlatmıştım. Oğlumuza sunmak istediğimiz hayat bir unsurdu. Ekonomik istikrarsızlık da ayrı bir unsurdu. Vakit geliyor, çok değişken ve çalkantılı bir ortamda insan sürekli yarını düşünmekten yoruluyor. Avusturalya gibi bir yer bu stresleri büyük ölçüde alıyor. Ansızın işyerleri batmıyor ve ülke ne siyasi, ne de ekonomik krizler peş peşe yaşamıyor.
Başta istikrarlı ve monoton bir yaşam beni sıkar demiştim. Ancak Türkiye hayatı zorlaştırdıkça ben kendimi hep Avustralya’ya attım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu der insan. Yanlış anlaşılmasın. Avustralya’nın ekonomik ve siyasi istikrarı çok güvenilir diyebiliriz ama göçmen zihniyetiyle yaşanırsa, buradaki hayat hiç de o kadar kolay değil. Benim babam gibi yirmi sene boyunca ha memlekete döndüm, ha döneceğim beklenti içerisinde yaşanan hayat bir zulum olabiliyor. Bizde bu ruh haliyle yaşamadık değil belirli dönemlerde. Yaş aldıkça daha pragmatik olabildik ve bugün farklı opsiyonlara daha açık olabiliyoruz çünkü biliyoruzki toplumlar ve insanlar değişiyor. Her ne kadar nostaljiyle arasak o günleri, Türkiye’nin 1980’li ve 1990’li yıllarını bugün gitsek yaşayamayacağız. O zaman Avustralya’nın bize kattıklarını irdeleyeceğiz ve götürdüklerini kabul edip hayat mücadelesi olarak rasyonelleştireceğiz.
Leave a Reply